Bugün Türk sosyal bilim camiasının büyük ismi Erol Güngör’ün vefatının 38. Yıldönümünü idrak ediyoruz. Dilerseniz bu büyük düşünürümüze biraz daha yakından bakalım.
Erol Güngör, Türkiye’de kültür değişmeleri, modernleşme, milliyetçilik, millî kültür, aydın problemi, medeniyet değişimi gibi son derece önemli ve tartışmalı alanlarda eserler vermiş bir sosyal bilimcidir. Meselelere kendi bilimsel ve entelektüel zaviyesinden alternatif bir yaklaşım sergileme kaygısı taşıyan bir sosyal bilimci ve kamusal entelektüel şeklinde yaklaşan Güngör, ülkemizde sosyal psikoloji alanının ilk akademisyenlerinden biridir. Ancak Gügör’ün çalışmaları sosyal psikolojinin sınırlarının çok ötesine ulaşmış, yazdığı kitapları ile Türk Düşünce dünyasının önemli sorunlarını masaya yatırmış bir bilim insanıdır. Onun bu disiplinler arası boyutu çeşitli çalışmalarla düşünce dünyamıza katkı sağlayan bir isim olarak bugün hala tazeliğini korumasını sağlamıştır. Erol Güngör, 25 Kasım 1938’de Kırşehir’de doğmuştur.
Babası Hacıhafızoğulları’ndan Abdullah Sabri Bey, annesi Zeliha Gülşen Hanım ve Kırşehir’in ahi tekkesinin son şeyhi olan dedesi Hafız Osman Efendi, Güngör’ün düşünce dünyasına yön verecek sürekliliğin yerleşmesine önemli bir etki yapmıştır. Ortaokul yıllarında dedesinden eski yazıyı öğrenmiş ve hayatı boyunca birçok araştırma ve bilgi notunu eski yazıyla kaleme almıştır. Bu sâyede üniversite hayatından önce Türk-İslâm medeniyetinin klasiklerine dair başlangıç mahiyetinde kayda değer bir birikim elde etmiştir. Bu birikim onun İslâm’ın sosyal meselelerine duyduğu ilgiyi besleyen ve bu meselelere içeriden bakış geliştirme çabasına girmesini sağlayan teşvik edici bir faktör olmuştur.
Lise yıllarında Arapça dersleri almış ve dedesinin yönlendirmesiyle divan sohbetlerine katılmıştır. Yine o yıllarda sanata olan yatkınlığıyla klasik Türk ve Batı müziği ile ilgilenmeye başlamıştır. Düşünce dünyasının şekillenmesinde Hilmi Ziya Ülken’in büyük bir etkisi vardır. 1955 yılında ulusal basında müstear isimle yazıları yayımlanmaya başlar. 1956 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydolmasıyla dönemin fikir ve sanat dünyasıyla yakından temaslar kurmaya başlar. Üniversite yıllarında akademik eğitiminin yanı sıra milliyetçi-muhafazakâr aydınların bulunduğu muhitlerde derslere, konferanslara ve sohbetlere katılarak tarih, edebiyat, klasik sanatlar, felsefe gibi alanlarda ciddî bir müktesebat edinmiştir. Böylece sadece bir sosyal psikolog olarak akademik çalışmalar yapmamış aynı zamanda kültür değişmeleri, İslâm, milliyetçilik, laiklik, millî kültür gibi konularda yazdığı yazılarla Türk toplumunu bir türlü içinden çıkamadığı meselelerde önemini hala koruyan düşünceler geliştirmiştir. Kurtuluş Kayalı Erol Güngör’ün içerisine dahil olduğu farklı entelektüel dairelerin hepsinden ayrı, kendine has çizgiler geliştirdiğini ifade eder. O, yine mesai arkadaşı Yılmaz Özakpınar’ın tabiri ile “ müstesna bir zihinsel terkipti. Onda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sanatçı ruhu, Yahya Kemal Beyatlı’nın tarih duygusu, Mümtaz Turhan’ın bilim zihniyeti ve Anadolu velilerinin ilhamı vardı. Bu yönü Güngör’ün ifadesiyle “inanmış bir aydın” olarak Türkiye’nin özel tarihî şartlarına içerden bakışının göstergesidir. Güngör, çalışmalarının hemen her satırında eski ile yeni arasında süren çatışma ve buhranları birçok düşünüre nasip olmayacak bir incelikle telif etme çabası içinde olmuş bir düşünür-sosyal bilimcidir. Hayatının dönüm noktalarından biri olan Mümtaz Turhan ile tanışması Fethi Gemuhluoğlu vesilesi ile gerçekleşir. 1957 yılında Turhan’ın teşvikiyle hukuk fakültesinden ayrılarak aynı üniversitede felsefe bölümüne kaydolur.
“Kültür Temaslarının Atitütler Üzerindeki Tesirleri” konulu bitirme teziyle mezun olarak Türkiye için henüz yeni sayılabilecek bir alan olan sosyal psikoloji üzerine çalışmalarına başlamıştır. 1961 yılında Tecrübi Psikoloji Kürsüsü’ne asistan olur. Akademik çalışmalarının yanında ‘Erol Kırşehirlioğlu’ müstear ismiyle “Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri” isimli ilk eseri yayınlanır.
Alanıyla ilgili ilk tercüme eseri olan “Sosyal Psikoloji: Nazariye ve Problemler” isimli kitap da 1965 yılında yayımlanır.
Aynı yıl Mümtaz Turhan danışmanlığındaki “Kelami (verbal) Yapılarda Estetik Organizasyon” başlıklı tezi ile doktorasını tamamladı. Sonrasında Kenneth Hammod’ın davetiyle Amerika’ya giderek iki yıl boyunca akademik çalışmalarda bulundu. 1969 yılında hazırladığı “Şahısların İhtilafların Çözümünde Lisanın Rolü” çalışmasıyla doçent oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arsında çeşitli çevirileri de yer almaya başladı; W.Whitman Rostow’dan çevirdiği “İktisadi Gelişmenin Merhaleleri”, John U. Nef’den çevirdiği “Sanayileşmenin Kültür Temelleri”, Kenneth Boulding’den çevirdiği “Yirminci Asrın Manası”, Raymond Aron’dan çevirdiği “Sınıf Mücadelesi” ve Paul Hazard’dan çevirdiği “Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme” isimli eserler bunlardan bazılarıdır.
1972 yılında hocası Mümtaz Turhan’ın ölümünden sonra Tecrübi Psikoloji Kürsüsü’nün başkanı oldu. 1974 yılında Orta Doğu Gazetesi ve Millet gazetelerinde yazmaya başladı. Bu yazıları daha sonra “Sosyal Meseleler ve Aydınlar” başlığıyla kitaplaştı.
“Mesleğimin bilgilerini ve metodunu Türkiye’nin meselelerine uygulayarak Türk aydınlarının dikkatine sunmak…” olarak ifade eden Erol Güngör kitabında aydınların misyonunu da şu şekilde belirleyecektir: “Aydın olmak bir çeşit meslek gibidir. Her meslek gibi onun da kendine göre kuralları, mükemmellik ölçüleri, ahlâkı, namus ve haysiyeti vardır. Elektrik ustası kabloları yanlış bağlarsa bundan görülebilecek en büyük zarar evin yanmasıdır; ama bir yazar zihinleri yanlış yola sevk ederse bunun zararının hesabı yapılamaz. Üstelik aydınlar bir aileye değil, bütün insanlığa hitap eden kimselerdir. Kısacası, meslekler arasında bir mesuliyet sıralaması yapılacak olsa, aydınları baş taraflarda bir yere koymak gerekir. Aydın bu sorumlulukla orantılı bir ahlak disiplini ile zihin disiplinine sahip olmalıdır. Fakat zannedilmesin ki onun ahlak disiplini ile zihin disiplini ayrı şeylerdir. Aydın olmanın gerektirdiği düşünce olgunluğuna erişmemiş birinin aydın sorumluluğunu idrak etmesi de beklenemez.”
1975 yılında “Türk Kültürü ve Milliyetçilik” isimli ilk düşünce kitabını yayınlar. Milliyetçilik, Türk kültürü ve milliyetçiliğinin gelişimi ve temel dinamikleri gibi konuların ele alındığı kitapta modernleşme sürecinin değerlendirildiği çözümlemeler, Türkiye özelinde modernleşmenin getirdiği sorunlar ve bunlara karşı sahip olunan imkânlar çerçevesindeki çözüm önerileri sunulmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde hazırlanan çeşitli çalışmalarda yer alan Güngör 1976-78 yılları arasında psikoloji ve ahlak üzerine ders kitaplarının hazırlanmasında katkıda bulundu. 1978 yılında da “Değerler Psikolojisi Üzerine Araştırmalar” çalışmasıyla profesör unvanını aldı. Güngör’ün bu araştırmada değerler konusunda elde ettiği dikkat çekici sonuçlardan biri, dinî değerin diğer değer türlerine göre en geri planda kalmış olmasıdır. Erol Güngör, ahlâkın sosyal boyutunu ele alırken millî ahlâkı, toplumun ortak olarak paylaştığı normlar ve kıymetler şeklinde tanımlar. Bu norm ve kıymetler sisteminin sâdece formel eğitim yoluyla değil cemiyetteki hayat tarzının bir parçası olarak verilebileceğini savunur. Ayrıca Güngör için yeni bir ahlâk düzeninin tesis edilmesi, kültür ve medeniyet meselesinin bütünü içerisinde düşünülerek halledilmesi gereken bir sorundur. Dolayısıyla burada karşımıza çıkan asıl sorun, “Türk cemiyetinin medeniyet seviyesi ile mânevî kıymetleri arasında büyük bir uzlaşmazlık” bulunmasıdır.
1980 yılında “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” isimli kitabı yayınlandı. Bu eseriyle modernleşme tarihimizde başvurulan kültür-medeniyet ayrımından hareketle, değişim sürecindeki kültür, teknik ve bilim gibi kavramlar etrafında modernleşme sürecindeki ülkelerin maruz kaldığı sorunlar tartışılmaktadır. Modern tarih anlayışı eleştirisinin karşısına milli tarih anlayışını koyarak düşüncelerini belirten Güngör pozitivist sosyal bilim paradigmasına da eleştiriler yöneltmektedir. Sosyal bilimlerde doğa bilimleri yönteminin dışında, anlayıcı-yorumlayıcı gibi yöntemlerin de kullanılması gerektiğini belirtir. Özellikle kültür konusunda getirdiği yorumlarda hocası Mümtaz Turhan’ın izleri bu eserinde kendini hissettirmektedir. Türk kültürünün gelişmesini, sistemli ve planlı bir kültür değişiminde olduğunu düşünen Güngör, Batı medeniyetinden maddi kültür ögeleri karşısında kapıyı kapatmak yerine Türk kültürünün öne çıkarılmasıyla zararlı etkilerinden sakınılabileceğini düşünür. Kültürler arası etkileşimlerin zenginleştirici yönünü de belirterek kendine güvenen bir kültürün yeniliklere de açık kalarak gelecekteki medeniyet için iyi bir zemin teşkil edeceğini çalışmasında işler.
1981 yılıda Hicretin 1400. Yılına Armağan olarak neşredilen ve İslam düşüncesinin geçirdiği modernleşme tecrübesi üzerine ele aldığı “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” isimli kitabı yayınlandı. Kitapta Batı ve İslam medeniyetleri karşılaştırması üzerinden, karşılaşılan toplumsal sorunlarımıza dair analiz ve çözüm önerileri ele alınmaktadır. Güngör, İslâm tefekkürünün gelişmesini sâdece iktisadî ve sosyal gelişmenin bir sonucu ya da buna yardımcı olacak bir güç olarak görmekten ziyade kendi başına değerli ve müstakil bir gelişme olarak değerlendirmektedir.
1982 yılında, çocukluk dönemlerinden itibaren zihni dünyasının şekillenmesinde önemli bir yeri olan ailesinden gelen dini bilgi ve gözlemleri etrafında, modern dönemde din-toplum ilişkileri üzerine temel konularından biri olan tasavvuf ve tarikatlar üzerine kaleme aldığı “İslam Tasavvufunun Meseleleri” eseri yayınlandı. Kitabın, İslam’ın Bugünkü Meseleleri okuyucularının ele alınan konular arasında tasavvufun eksik olduğunu söylemeleriyle yazıldığını belirten Güngör, Türkiye’de tasavvufun başka yerlerde olduğu gibi hem aktüalite hem önemli bir tartışma meselesi olduğunu söyler. “Güngör, Türk toplumunda din olgusunu incelerken, tarihî perspektifi ihmâl etmemekte din ve tasavvuf gibi olguları tarihî gelişme seyri içinde farklılaşan boyutlarıyla değerlendirmektedir.” Güngör, yirminci asrın ikinci yarısında gerçekleşen “İslâmî uyanış”ın eleştirel bir değerlendirmesini yapmaya çalıştığı İslâm’ın Bugünkü Meseleleri ve İslâm Tasavvufunun Meseleleri adlı eserlerinde ve genel olarak bütün çalışmalarında din olgusunu sosyal bir hâdise, sosyal bir müessese, bir kıymet sistemi ve bir değerler manzumesi olarak ele almıştır. Bu anlamda onun eserleri genel olarak bir “İslâm sosyolojisi” şeklinde de görülebilir.
İslam toplumlarının modernleşme tecrübesini “uyku ile uyanıklık arasında” bir hal olarak tasvir eden Güngör, çağdaş İslam düşüncesi ve Türk düşüncesi arasındaki bağımlı ilişkiyi ortaya koyar. Ona göre İslam düşüncesi ve Türkiye tecrübesi bir arada düşünülmeden meseleler kavranamaz.
Çeşitli yerlerde yayınlanan yazılarından oluşan “Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik” kitabında, milliyetçilik düşüncesinin de temel kavramlarından olan tarih ve kültür konusunu sosyal bilimsel yöntemle ele almaktadır. Çalışmalarında anlatmaya çalıştığı temel konu, Batı medeniyetinin sorguya çekilmesi ve eski medeniyetimizle ilgili basmakalıp görüşleri bir kenara bırakıp onu da yeniden değerlendirme gereği olduğunu belirtir. Onun yapmaya çalıştığı şey Türk kültürü’nün Batı ile vakur bir ilişki içinde alışveriş yapmasıdır : “Batı medeniyetinin ne reddi ne kabulü söz konusudur. Bizim onunla, ayrı bir medeniyet olarak alışverişimiz olabilir ve bu alışverişten büyük faydalar sağlamayı bekleyebiliriz.”
1982 yılında Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne atanan Güngör, sekiz ay sonra 24 Nisan 1983 tarihinde kalp krizi nedeniyle vefat eder. Mustafa Kemal Şan’ın ifadesiyle Güngör, “sosyal kültürel hayatın politikayla, politikanın da şiddetle iç içe geçtiği olağanüstü bir dönem olan 1960-1983 arası dönemde yazılarını kaleme alan bir bilim adamı olarak siyasî angajmana girmeden siyasî ve kamusal sorumluluk üstlenmiştir. Bu çalışmalarıyla o yıllarda ve daha sonrasında yine uzun seneler boyunca sosyal bilimciler tarafından ihmâl edilen konuların sosyolojik analizine katkı sağlamıştır. Kırk üç yaş gibi son derece genç sayılabilecek bir dönemde hayata veda etmiş olması onun ele alma imkânı bulamadığı çok sayıda konuyu geride bırakmıştır.
Yakın dostu ve mesaî arkadaşı Yılmaz Özakpınar onu şöyle tavsif ediyor: “ Onunla konuşmalarımda, bütün yazılarını aşan bir şaheser ortaya koyacağını seziyordum. Erol, yazdığı makalelerle tarih duygusunu, Türkiye’nin meselelerini, milli kültürün anlamını, dinin Türk sosyal hayatındaki yerini, milliyetçiliğin duygusal tatmin vasıtası ve gelenekçilik olmadığı, Türk devlet geleneğine göre devleti yaşatmak için milli kültürü kurma ve modernleşme davası olduğunu dünyadan bihaber insanlara duyurduktan sonra oturacaktı, zekasının, engin karihasının, ilminin ve tecrübelerinin büyük eserini yazacaktı”
Erol Güngör Magnum Opus’unu yâni şaheserini yazamadan aramızdan ayrılmıştır. Ama bu kadarı bile hala Türk modernleşmesinin anomalileri üzerinde düşünen bilim insanlarına hala ilham vermeye devam ediyor. Erol Güngör hocayı saygı ve rahmetle anıyoruz.